Misafirlikten kalıcılığa dönüşen 60 yıl | Ali Çarman


Yarın 30 Ekim 2021, Türkiyeli işçilerin Almanya’ya getirilişlerinin 60. yılı. Zorluklarla dolu olan 60 yıllık süreç içinde toplumsal yasalar işledi. Bir iki yıllığına gelişler yerini bütün engellemelere ve dışlamalara rağmen vatandaşlığa geçiş veya kalıcılığa bırakmaya devam ediyor… 

Göç ve göçmenlik insanlık tarihinde daha güzel bir yaşam umuduyla hep var oldu. İnsanlar, özellikle yoksul olanlar, kimi zaman doğal afetler, kimi zaman savaşlar, kimi zamanlar ise ekonomik/politik nedenlerden dolayı oradan oraya göç etti, göç etmek zorunda bırakıldı. Böylece farkında olunsun veya olunmasın aslında sınırsız bir dünya için de adımlar atılmış oldu.

Kaiser Almanyası ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki anlaşma sonucu 1900’lü yıllardan itibaren yüzlerce çocuk/genç eğitim ve meslek için Berlin, Kiel ve Stuttgart’a getirildi. 1907’de Almanya’daki öğrenci sayısı 12 bindi. Mercedes, AEG ve sigara fabrikaları başta olmak üzere Türk işçileri değişik alanlarda çalışmaktaydı.

Gelişkin kapitalist bir ülke olan Almanya sadece göç almadığı, aynı şekilde dışarıya başta Amerika, Yeni Zelanda olmak üzere büyük göç verdiği de unutulmamalı. 1932 yılına kadar 5 milyon Alman yurtdışına göç etti.

İkinci paylaşım savaşı sonrası adeta bir harabeye dönen Avrupa’nın belli başlı devletleri (Almanya, Fransa, İsviçre, İngiltere, Belçika, Hollanda, Avusturya, İsveç, Danimarka..) iş gücüne ihtiyaç duymakta idiler.

Almanya’nın başkenti olan Bonn’daki Türkiye Cumhuriyeti büyükelçilik binasında imzalanan tarihi 30 Ekim 1961 anlaşması ile resmi olarak Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü başladı. Göçü başlatan 12 maddelik anlaşmada her şey Almanya tarafının seçme usulüne bırakılmıştı. Varılan bu anlaşma öncesi Türkiye’den kendi olanaklarıyla Almanya’ya iş için gelen 6700 kişi olduğu resmi kayıtlarda yazılı. Bir başka gerçeklik ise işgücü anlaşması yapan Almanya’da o yıl, 1961 de, 150 bin işsiz bulunmaktaydı. Böyle bir gerçekliğe rağmen Alman sermayedarları; genç, sağlıklı, verilen işi sorgusuz yapacak ucuz işgücüne ihtiyaç duydular.

Yarın, 30 Ekim 2021, Türkiyeli işçilerin Almanya’ya getirilişlerinin 60. yılı. Zorluklarla dolu olan 60 yıllık süreç içinde toplumsal yasalar işledi. Bir iki yıllığına gelişler yerini bütün engellemelere ve dışlamalara rağmen vatandaşlığa geçiş veya kalıcılığa bırakmaya devam ediyor. 

Gastarbeiter/Misafir İşçilik Dönemi

Valizler Dolusu Umut kitabının hazırlık sürecinde birinci kuşaktan işçilerle sayısız sohbetlerim oldu. Anlaşmanın yapıldığı ilk birkaç yıl gelen işçilerin neredeyse tamamı kalifiye eleman. Patronların işçi istemi bitmeyince Anadolunun dört bir yanından gerekli şartları yerine getiren, zar zor Alman doktorların kontrolünden geçebilenler gruplar halinde Almanya’ya getirildiler.

27 Mayıs darbesi sonrası 1960’ta 2700 işçi Almanya’ya gitmiş iken bu rakam 1963’de 27.500 oldu. Düğün dernek gelişler 1973’e kadar hız kaybetmeden devam etti ve kısa bir zaman içinde Türkiyeli işçi sayısı bir milyona yaklaştı.

1973 ‘te tarihe petrol krizi olarak geçen ekonomik kriz gerekçesiyle Almanya resmi olarak Türkiye’den işçi getirilmesine son noktayı koydu. Ailelerinden, sevdiklerinden koparılarak getirilen işçilere belli bir zaman hep geri dönecekler denilerek misafir işçi statüsünde görüldü. Sefil barakalarda (işçi haymları) sefil denebilecek bir hayata mahkum edildi. Sadece Türkiyeli değil, İtalyan, Yunan, Portekiz..bütün ‘misafir’ işçiler benzer sorunları yaşadılar.

İşçi getirilmesi durdurulunca bu kez hızla aile bileşimi sürecine girildi. Kadın ve erkek işçiler ailelerini ve çocuklarını yanlarına getirme, ev bulma, ev alma yoluna girdiler. Misafirlik denilen süreç aslında bitmişti. Ancak siyasetçiler bu gerçekliği, insancıl boyutuyla dahi görmedi veya görmek istemedi.  

12 Eylül darbesi ve sığınmacılar

Türkiye’de Almancı, Almanya’da yabancı denilerek sorunları görmezden gelinen işçiler yurt dışında olmalarına rağmen anavatanda gerçekleşen üç darbenin (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980) sonuçlarını uzaklarda bulunuyor olsalar da farklı biçimde yaşadılar. 

12 Eylül 1980 darbesi ile ülkedeki devrimci-demokrat mücadele zaptırap altına alındığında bu kez Almanya’ya göç olgusu büyük bir sığınmacı-iltica sürecine girdi. Türkiye’de baskıcı, anti demokratik yönetim geri adım atmaz iken ülkeden yasadışı yollardan çıkışlar da devam etti. 1992’ye gelindiğinde Türkiye’den Almanya’ya sığınma talebinde bulunanların sayısı 438 bini buldu. Sığınmacı göçünü engellemek bahanesiyle 1993’te çıkarılan yeni bir yasa ile sığınmacıların zor olan yaşam koşulları daha da ağırlaştırıldı.  

Diğer yandan Almanya’da insanı ürküten, akıl almaz açıklamalar da oldu. Bunlardan birisi 1981 yılında değişik üniversitelerden 16 profesör; Hiristiyan değerleri korumak için Asyalı tüm işçiler geri gönderilmelidir gibi ırkçı-milliyetçi Heidelberg deklarasyonunu yayınladı. Neyse ki taşıdıkları ada layık olmuyanların açıklaması toplumda rağbet görmediği gibi yoğun tepkiler aldı.

Almanya’da bütün hükümetler ve partiler yıllar yılı yabancı/göçmen işçiler sorununu kendi emelleri için seçim malzemesi yaptılar. İşçilerin sırtından milyonları kazananlar ülkede işsizlik ve ekonomik sorunlar baş gösterince yabancı işçileri hedef göstererek onlardan kurtulmak istediler. Bu temelde geri dönüş teşvik (Zimmermann) yasası çıkarıldı.

31 Ekim 1983-30 Haziran 1984 tarihleri arasında Türkiye’ye kesin dönüş yapan işçilere 10 500 DM ve ek olarak çocuk başına 1 500 DM para yardımı yapılacağı duyuruldu. Geri dönüş yasası ile 274 bin kişi ülkeye geri döndü.

Hürriyet gazetesi göçün 50.yılı nedeniyle geri dönen işçilerden biriyle yaptığı röportajda işçinin ‘ben Almanya’ya 10 yıl içinde uyum sağladım ama kendi ülkeme  20 yıl oldu hala uyum sağlayamadım’ açıklaması bir başka acı gerçekliğe dikkat çekiyordu.

Türk devleti ve göçmen işçiler

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ucuz işgücü olarak övündüğü işçiler hep faydacı yaklaşım içinde oldu. Askerlik bedeli adına istenen binlerce mark ile gençlerin geleceği zora sokuldu. Devlet teşviki ve kontrolünde kurulan YİMPAŞ, KOMBASAN, DENİZ FENERİ gibi örgütlenmelerle emekçilerin dişinden tırnağından arttırdığı paraya göz dikildi. Pasaport harçları ise soygunun bir başka boyutuydu.

60 yıldır aralıksız devam ettirilen işçileri döviz makinası olarak görme tutumuna  son yıllarda kaç bin kişinin işveren olduğu ve yıllık 30 milyar euro ciro yaptığına işaret edilen açıklamalar eklendi .

Türkiyeli nüfusun büyük kısmının çektiği zorluklar, çocukların geleceği, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunların onlar için bir anlamı yok. Zengin insanları, milletvekilleri ve ünlü futbolcuların varlığıyla emekçilerin sorunları çözülmüyor.

Tarihi ve toplumsal gelişmeleri ‘büyük‘  liderler, üstün insanlarla ifade etme yaklaşımı genel olarak kapitalistlerin ideolojik bakışlarının yansımasıdır ve emekçilerin üretken gücünü-yeteneklerini görmezden gelir. Çünkü onlar için işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamı/yaşadıkları değersizdir.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı

Göçmen işçilerin hayatlarında karşı karşıya bulundukları en büyük tehdit ve tehlike bir türlü sonu gelmeyen ırkçılıktır. 29 Mayıs 1993’de aynı aileden 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan Solingen katliamı Türkiyeli emekçiler arasında bir dönüm noktası oldu. Katliam sonrası Almanya’nın her yerinde irili ufaklı sokağa çıkma, katliamı protesto etme ve ortak yaşama vurgu yapılan eylemler gerçekleşti. Ancak ırkçılar durmadı.. Irkçılar, kimi zaman Alman istihbarat örgütü (NSU davası) gözleri önünde kendilerinden olmayanları katlederek çinayetlerini işlemeye devam ettiler.

Irkçılığa karşı düzenlenen her eylemde dağıtılan el ilanlarında; 1980 ile 2020 arası 200 kişinin ırkçılar tarafında katledildiği bir kez daha hatırlatılır. Bu zaman zarfında katledilen Türkiyeli sayısı ise 32’dir.  

Almanya’nın nihayetinde 2000 li yıllarda bir göç ülkesi olduğu gerçekliğini kabul etmesi basit ama önemli bir adım olarak görüldü. Ancak, göçmenlere toplumsal hayatın bütün alanlarında hak eşitliğinin sağlanması talebi çözülmesi gerekli bir sorun olarak ortada duruyor.

Göçmen işçi ve emekçilerin geleceği

3 Milyona yakın Türkiyelinin yaşadığı ve her dört kişiden bir kişinin göçmen olduğu Almanya’da vatandaşlığa geçişlerde Türkiyeliler hala ilk sırada yer almakta

Göçün 60. yılından hareketle sürekli geçmişte dolaşmak diye derdimiz yok. Göçmen işçilerin varlığı, mücadelesi aynı zamanda yerli işçilerin, milli çıkarcılıktan ve geleneksel geri eğilimlerden kurtulmasına yardımcı olmuştur denebilir. İşçi hareketinin doğasında bulunan enternasyonalizmin canlı kalmasına da zemin sağladı.

Tahmin edilemeyecek kadar deney ve tecrübeyle dolu olan 60 yıl için özellikle genç kuşakların mensubu olduğu toplumun, sınıfın tarihinden sonuçlar çıkararak geleceğe doğru emin adımlar atmasına küçük bir katkı sunmaya çalışıyoruz.

Kapitalist sistemin emek/sömürü çelişkisinden kaynaklı sorunlar devam etmekte. Göç ve göçmen işçilerin sorunları ele alındığında, bugüne değin yaşananlar dahil olmak üzere iki devletin (Türk-Alman) yaklaşımının iyi olmadığı ve her iki tarafın hep pragmatist olduğu gün gibi açık. Kuşkusuz zaman zaman “olumlu” anlamda atılmış adımlardan söz edilebilir. Ancak, karşı karşıya bulunan zorluklar dikkate yapılanlar çok az gelir. Olumsuz koşullara rağmen birlikte yaşam konusunda işçilerin emekçilerin çabalarıyla önemli yol katedildi.

Göçmen ve Alman işçi ve emekçilerin sorunları  başından beri ortaktı. Aynı fabrikada çalışan, aynı okulda bir sırayı paylaşan, oturmuş olduğu semtte benzer sorunlar yaşayanların kader birliği var. O da kaçınılmaz bir zorunluluk olarak emekçilerin dil-din-ırk ayrımına kapılmadan kendi geleceği için birlikte hareket etme olgusudur.

Hayat bazen insana düşünmeden yap der. Öncelimiz birinci kuşak işçiler de öyle davrandılar. İşçilerin; güncel ile gelecek arasındaki diyalektik bağdan tutunarak ilerleyişi devam edecek. Kendilerini bekleyen zorlukları dikkate dahi almadılar. Bir iki fotoğraf, birkaç parça elbise ve umut dolu valizleri ile yola çıkarak tarih oldular. Hayal gücü ve cesaretleriyle övgüleri hak eden işçilere olan saygımızla, onlardan öğrendiklerimizle…

Yararlanılan kaynaklar:
Bitmeyen Göç (Nermin Abadan Unat)
Göçmen İşçilerin Sorunları (DİSK)
Fremde in Deutschland (Herbert Spaich)
Arbeitsemigranten (John Berger-Jean Mohr)
DGB ve IG Metall sendika bültenleri


Ali Çarman – 29.10.2021