Finans’ın lümpenleri, merkez bankaları ve bankalar | Mustafa Kumanova


Merkez Bankalarının kapitalizmin içinde bulunduğu yapısal krizine karşı uygulayabilecekleri tek araç kalmıştır: para basmak. Bu ise bir süre sonra tüm dünyada enflasyonu inanılmaz seviyelere çıkaracaktır.

Bugün, finans patronlarının adına her türlü suçu işleyebilecek, devasa holdinglerin plazalarında çalışan çok fazla genç insan var. Finansal öz varsıllaşmanın diğerlerini her ne pahasına olursa olsun elimine etmekten geçtiğini sanan bu genç insanlar, diğerlerinin varlığı finans elitlerinin çıkarlarını tehdit ettiğinde her türlü suça bulaşmaktan imtina etmezler. Çünkü damarlarında kan yerine para aktığına inandıklarından diğerlerini sömürme ve manipüle etmenin kendilerine verilmiş bir hak olduğunu düşünürler ve bunun Tanrı’nın tasdikiyle gerçekleştiğine kendilerini inandırırlar ya da yaptıklarını bilinç dışına atmak için, “Ekmek parası, napalım, çocuklar aç mı kalsın?” yalanına sığınırlar. Bu gençler bugün dünyayı yaşanılan bir yer olarak değil bir fırsatlar diyarı olarak görüyorlar. Eninde sonunda tüm bu genç insanlar bir insan, bir doğa karşıtına ve para ve güç yanlısına dönüşüyorlar. Sahip oldukları servet elde etme hırsı dünyayı bir tüketim nesnesine dönüştürüyor. Patronlarının ya da çalıştıkları kurumların çıkarlarına karşı yaşamakta olan diğer insanlar eğer bir karşı duruş sergilerlerse onları bir çukura atmakta tereddüt etmiyorlar. 

Oysa bu genç insanların sınıf atlama umudu uğruna gölgelerini şeytana sattıkları finans kapital insan ruhunun acınası bir rahatsızlığıdır. Dünyaya hâkim olan paraya duyulan özlem sadece bir takıntı değil aynı zamanda diğer insanları kullanmak ve manipüle etmek için zorlayıcı bir arzudur. Bu tedavi edilemez bir saplantıdır. Bu saplantıyı yok etmenin ise tek bir yolu var: insanlık için “ulusal ordulardan daha tehlikeli olan” merkez bankalarını, kamu bankalarını ve özel bankaları toplumsallaştırıp demokratikleştirerek dönüştürmek. Çünkü merkez bankaları başta olmak üzere tüm bu finansal sistem insanların gelir dağılımını değiştirmekle kalmıyor aynı zamanda onu telafi edilemez bir şekilde bozuyor. Çünkü tüm bu finansal sistemin kurumsal özerklik ve bağımsızlık adı altında makyajlayarak piyasaya sürdüğü faiz, enflasyon ve döviz oyunlarının ardında tek bir korku ve gerçek var: İşçilerin toplumsal servetten aldıkları maaş payının artması.

Günümüzde hiçbir işçi sınıfı hareketinin veya sendikaların merkez bankaları tarafından uygulanan para politikaları üzerine söz söyleme hakkı yok. Hatta bu para politikalarının neye benzediğine ilişkin toplumun ezilenlerinin hiçbir fikri yok. Oysa kurumsal özerklik ve bağımsızlık makyajı altında merkez bankalarının yaptığı tek şey, tek para politikası programı var: para transferi. Toplumun alttakilerinden üsttekilerine, asgari ücretliden patrona yani fakirden zengine toplumsal servetin varlık alım programı altında transferi.  Örnek olarak, şu gün Amerikan Merkez Bankası varlık alım programı adı altında her ay piyasadan 120 milyar dolar değerinde bankaların ellerindeki çürük tahvil ve bonoları alıyor. Ve emekçiler neyin ne olduğunu dahi bilmiyorlar. Bu kağıtların hangi bankadan kaça alındığını…çünkü bilgi alma hakları yok. Çünkü merkez bankaları demokratik değiller. Toplumsal değiller. Bu yüzden merkez bankaları derhal demokratikleştirilmeli ve toplumsallaştırılmalıdır. Merkez bankaları devlet başkanlarının ya da merkez bankası başkanlarının babalarının malı değildir. Bu insanlara kim bu kadar bedavadan para dağıtma hakkını veriyor. Eğer öyleyse niçin Merkez bankaları şu salgın günlerinde sağlık harcamaları ve işsizlikle mücadeleye değil de finans baronlarına devasa miktarda para akıtıyor. Merkez bankaları ve bankalar toplumsallaştırılıp demokratikleştirilmedikleri sürece insanlık yok olmaya mahkûm. Hesap verebilirlikten tamamen uzak olan bu dijital/sanal finansal sistemin kendi varlığını sürdürebilmesinin tek yolu karşılıksız para basıp piyasaya sürmektir. Merkez Bankalarının kapitalizmin içinde bulunduğu yapısal krizine karşı uygulayabilecekleri tek araç kalmıştır: para basmak. Bu ise bir süre sonra tüm dünyada enflasyonu inanılmaz seviyelere çıkaracaktır.

Oysa ezilenlerin kaderi yine değişmeyecektir çünkü enflasyonun faturası ezilen emekçilere çıkartılır. Enflasyon nedir? Basit olarak genel fiyat seviyesinin yükselmesidir. Peki fiyatlar niye yükselir? Çünkü ülkede üretilen mal ve hizmetlerin değerinin çok üzerinde piyasada para vardır. Peki bu paranın azlığını ve çokluğunu belirleyen kimdir? Merkez bankaları. Bugün Avrupa ve Amerika’da enflasyon hızla tırmanırken merkez bankaları ısrarla zenginleri daha zengin etme uğruna karşılıksız para basıp çürük tahvilleri alıyor ve ısrarla bankalara bedava borç verme uğruna faizleri arttırmıyor. Bunun tek bir anlamı var: halkları soymak. Buna rağmen halkların toplumsal öfkesi merkez bankalarına ve bankalara yöneleceğine Afganlı’ya ve Suriyeli’ye yöneliyor. Ne güzel bir dünya değil mi? Bir tarafta St.Barth’da ultra lüks yatlarında şampanyanın yanında havyar yiyen zenginler. Diğer yanda milliyetçilik ve din ile birbirini yiyen fakirler!


Mustafa Kumanova – 25.10.2021

Foto: Peggy & Marco Lachmann-Anke – Pixabay